BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

15 Şubat 2010 Pazartesi

14 Şubat 2010 Pazar

9 Şubat 2010 Salı

37°2 le matin 'in


37°2si


when you got nothing, you got nothing to lose,
you're invisible now, you got no secrets to conceal.

how does it feel?
how does it feel?
to be on your own,
with no direction home,
like a complete unknown,
like a rolling stone?

5 Şubat 2010 Cuma

My Generation



Uzun süredir burayı ihmal ettiğimin farkındayım.. Her ne kadar bundan rahatsız olsamda, bi'şeyler yazmadığım için -en azından buraya- memnunum.. Çünkü yazdıklarımla kendimi ifade edemeyecek, içselleştirdiklerim dışında ne kadar yüzeysel düşüncelerim varsa ortaya koyacaktım..

Bugün parmaklarımın tuşlara gidişinin nedeni geçen hafta çıktığım kayseri-ürgüp-mersin-adana yolculuğunda bi'arkadaşımın bana; çocukluğun nasıldı, diye sorması.. Evet, çocukluğum nasıldı? En başından alarak başlayacağım..



Ufaklığıma dair hatırlayabildiğim en eski şey "çocuk parkı" diye adlandırılan plastik, dış hayatla bağlantımı kesen bir hapishane.. Evet, bilen bilir bu zımbırtıları; olabildiğince az deliği bulunan, boyu bi çocuk boyunu geçmeyen, çocuğun dört bir yanına çevreleyen dar bir alcatraz.. Buraya konuluş nedenim benden bir buçuk yaş küçük bi kız kardeşimin olması ve benim onu çok etkileci bulmam.. O zaman gözüme öyle ilginç gelmiş olmalı ki kaçma fırsatı bulur bulmaz soluğu onun yanında alıyordum.. Ama o da böyle fonksiyel olmasaydı di mi? Ağzına bişey sokardım o hemen emmeye başlardı.. biraz ittirirdim nesneyi, yutmaya çalışır soluksuz kalırdı.. Dürttüğüm vakit ya ağlar ya a gülerdi.. Tamamen süprizlere gebe ve herşeyden öte canlı bir oyuncaktı.. İşte onun böyle ilgimi cezbetmesi beni maphusa düşürmüş, Johnny Cash'in basit ama etkili şarkılarına olan ilgimin tohumlarını atmıştı..

Hapsedilmem yetmezmiş gibi siktiğimin pembesi renkte üniforma da giydiriyorlarmış..
Alcatraz'dan..



Şimdi anlatacağım şey ise ailemin anlattıklarına göre şekillenmiş de olabilir.. ufaklık bir yaşında ve annemle birlikte koltuğa uzanmışlar.. Sarışın annemin karnının üzerinde yatıyor ve ikisi de gülüyor.. Onların gülmelerine karşın ben kanepenin yanında, onların bu kadar samimi olmasını çekemeyip ağlıyorum..

İnsan bu kadar mı acımasız olabilir? Bu sahne galiba bundan sonraki on yılıma şekil verdi.. Olabldiğince annemle babamın gözüne girmeye çalıştım ve ufaklıkla da rekabet içinde olduk.. Ve bundan sonra öyle ya da böyle ödleğin teki olup çıktım.. Annemi ya da babamı kaybetmenin korkusunu şimdi o denli hissetmem ne kadar zor olsa da az çok anlayabiliyorum..

Tabii anne-baba sevgisinden tamamen mahrum kaldım diyemem.. Hatta böyle bişeyden bahsetmek boktan bi'hata olur.. İdealist ve zeki bir adam olan babamın sabahları benle oynamaktan işe gidedemediği hayal meyal hatırlıyorum.. Ya da annemle oynarken pilavın tamamı yere boca etmemi görmezlikten geldiğini de..



Koca insanların çocuklarının çıplak fotoğrafini çekme merakı..
"42" cevabının bi şekilde bunu da aydınlatacağını düşünüyorum..



3-4 yaşında bambaşka bi dünyaya adım attım, kızlar.. Evet, o yaşlarda, daha sikimin gücünü ve büyüsünü keşfetmeden önce kızların o gizli ve mistik doğalarına yolculuğa çıktım.. Şimdi az çok bundan bahsedeceğim..

Karşı komşunun torunuyla neredeyse hergün birlikteydik.. Onla yiyor, onla şıçıyorduk.. Birlikte oynuyor ve büyüklerin saçma dünyasını anlamaya çalışıyoduk.. Ayrıca durumları iyi olduğu için onun siktiğimin oyuncakları daha güzeldi.. Hele bi arabası vardı akülü, gözüm uzun süre onda kaldı.. Arabayi bozan da ben oldum zaten.. Aramizda olay çıkarsa da genellikle ufaklık ile benim aramda çıkıyor, o yabani doğasıyla ya çekemiyor ya da kıskanıyordu.. Herneyse..

İlk elmaya uzanışımın ve o elmayı dalında okşayışımın ne zaman ve nasıl başladığını hatırlamıyorum.. Ama öyle ya da böyle bu ilişki on iki yaşına kadar devam etti.. Genellikle onların ya da bizim evde, oyunlar sırasında birbirlerimizin cinsel bölgelerini keşfetmekten oluşuyordu bu rutin.. Ben elimle onun bi elini tutar ve pipime götürürdüm.. O da aynı şeyi kukusu için yapardı.. Aslında kukunun cinsel potansiyelini bilmediğim için, sürekli elimi oraya götürmesine bi anlam veremiyordum.. Az çok bildiğim o yapı -benim ufaklığın kız olduğunu söylemiş miydim? evet kızların pipisinin olmadığını, onun yerine parlak yarıklarının olduğunu çoğu erkekten daha önce biliyordum- benim ilgimi çekmiyordu.. Benim ilgimi çeken, filmlerden aşina olduğum göğüsler ve öpüşme olayıydı.. Göğüsler benim durumumda faydasızdı.. Uzunca bi süre memelerimiz büyüklüğü aynı kaldı.. Ama öpüşme olayına bambaşka anlamlar yüklemiştim.. Öpüşmek benim o vakitler anlamını bilmediğim seksin ta kendisiydi.. Öpüşmek sınırların ötesi ve yaban topraklara giriş demekti.. Çünkü öpüşmekten felaket bi haz alacağımı bildiğim halde, öpüştükten sonra çocuk da olacağını da biliyordum.. Evet biliyordum, sanmıyordum.. Bu ufak yanlış anlama yüzünden yalnizca bir yada iki kere öpüştük.. O da onun zoruyla.. Geceleri kabuslarla cebelleşmeme neden olan bu istina olay kafamda o kadar büyüdü ki anlatamam..

Ben - Ufaklık - Komşunun Torunu..



Hatırladığım başka bi'şey de, biz yatakta oynaştıktan sonra tuvalete gittiğimde babamla karşılaşmam.. Babam banyoda ve ben de onun yanında ayakta işiyorum.. Babam benim pipime baktı ve erekte olmuş, kalkmış bi pipimi gördü - şimdi hayal etmeye çalışıyorum ama edemiyorum o pipiyi-.. Babam bana gülerek, senin pipin neden böyle büyüdü, dedi.. Tabii bana o vakitler pipimin büyümesi, çizgi film kahramanların bölümün sonunda düşmanlarini sikmesi gibi normal geldiği için ben de; O her zaman böyle büyük, meyveli buzlar gibi, dedim.. Hahah.. Bu cevaptan sonra babamın suratını hatırlamasam da tahmin edebiliyorum..

Küçükken herşeyden çok etkilenirdim.. Bu etkilendiklerimin arasında beyin sulandıran çizgi filmler, mutlak güç ve otorite sahibi polisler-herşeyde önce parlak, dikkat çekici bi silahları var-, sulu sulu öpüşmek, ingiliz nezaket kuralları, herşeyi inşa etmeme izin veren kenex ve legolar, bilimadamları ve bilim kurgular..


Televizyonda ne kadar abuk sabuk çizgi film var, hepsini izlememin yanı sıra resmen ezberlerdim.. Hayalgücümüm bana tanıdığı sınırsız boyutta, o bölümlerde neler olduysa kendimi bi kahramanın bi de antikahramanın gözünden hayal eder ve canlanlarırdım.. Özellikle geceleri uyurken, uyumda replikleri söylerken bulurmuş annem beni.. Hatta birkaç kere ranzadan aşağıya atlamışım uyku sırasında..


Polisler ise bambaşka bi olaydı.. O zaman polislere verdiğim değeri düşünüyorum da, yok hacım ya akıl almıyor.. Bi kere evimize hırsızlar girmişti.. Polisler gelmişti falan.. Evde ne kadar oyuncak silah var elimize almıştık.. Tabii bi de şerif rozetlerimiz var.. Otorite olmak için can atıyoruz üçümüz de.. Tabii en güzel silahları karşı komşunun torunu ve ben aldım.. Ufaklığa ise dandik, saydam bi sulu tabanca verdim.. Sonrada gidip polisin götüne su sıçratmasını istedim.. Hırçın ve asi olan ama pek kafası basmayan sarışınım aynen dediğimi yaptı.. Polis noluyoruz diye bağırdığı vakit ikimizde ufaklığın üzerine çullandık.. Garibim olayı anca ellerini kelepçelediğimizde anlamıştı..

Öpüşmekten biraz bahsetmiştim galiba :/


Bana çok ilginç gelen diğer şey, diğer çocukların futbolla ya da dizilerle ilgilendikleri vakit benim nezaret kurallarına ve bilimadamlarına saplantılı bi şekilde hayran olmam.. Kızlarla konuşurken kibar olmaya çalışılır, eller arkada beyefendice toplanır ve centilmence başkalarının kapıları açardım.. Hangi yemekte hangi kaşığın kullanılacağını, bardağı nasıl tutacağımı, hepsini bilirdim.. Klasik müzikten anlamasamda bi kere klasik müzik enstrumanların tam anlamıyla uyumuydu, saygı gösterirdim.. Küfrü ağzıma almadım ve üfredeni de benim ufak ama besili dünyamdan afaroz ettim.. Ve bilim.. Bilim evrenin anahtarıydı.. Bi bakış şekli değil gerçeğin ta kendisiydi.. Dünyaya, toprağa ve havaya efendi olmak, anlatabiliyor muyum.. Tübitak uzun bi süre benim en sevdiğim kitap dizisi oldu..

Kafka'nın çocukluğu.. Bilmem bi'şeyler ifade ediyor mu?

Şimdi düşünüyorumda ailemin bunları düşünmeme neden olabilecek herhangi bir etkisi altında kalmadım.. İkisi de inançlı ve düşünen insanlardı.. Modernliğin, ilerleme düşüncesinin, liberalliğin ve özgürlük kavramın güzel bi eleştirisi yapabilen ve bu kavramların bi şekillerde buralara yabancı olduğu düşünen insanlar.. Hayır, benim bu etkilenmemin ve saplantımın ardında kesinlikle boktan televizyon vardı.. İlginç bi durumda günümüzde kendini ilah etmiş olan medya aydınlarının ve bilimadamlarının düşüncelerine benim götüm boklu ve sümüklüyken sahip olmam..

Bu saplantı ile ortaya çıkan dikkatli düşünme ve soyluluk kavramı, çocukluktan ergenliğe kadar olan dönemimi zehir etti.. Bu yüzden komşunun torunu ile oynaşmayı bıraktım, okuldaki arkadaşları küçümsedim ve gündelik hayattan uzak durdum..


Okul tam anlamıyla korkunçtu.. İlkokul boyunca resim ve beden dersi yerine matematik çözdük.. Hoca bu konuda katır kadar inatçıydı.. Ama notlarım fena sayılmazdı.. Pek bişey hatırlamıyorum okula dair.. Bütün bunlara karşı duyduğum hınç üçüncü sınıfta patladı.. Üçüncü sınıfta okula toplasak bir ay bile gitmemişimdir.. Hoca anlayış gösterdi kalmadım.. Nasıl siklemeyip kaçıyordun dersen ço kpis hasta numarası yapıyordum.. Sabahları kalkar, hastayım der, tuvalete girer ve öğürürdüm.. Tabii bu böğürtülerin ardından maşrafa ile klozete su döker, kusmuş numarası yapardım.. Annemin bunu anlaması pek uzun sürmedi.. Ne de olsa evde kalınca bütün gün boyu televizyon izleyip, dışarının tozunu alıyordum.. Akşamları annem babam işten gelmeye hastalanp, yatalara düşüyordum.. Tabii yemekten sonra yine hareketleniyordum..



Müziğe dair hatırladıklarım ise babamın türküleri ve bozlakları.. Sürekli söylerdi neşat ve muarrem emmi.. Tabii benim gibi klas ve centilmen herife bunları yakıştıramazdım.. Annemin ise Zara, Candan Erçetin ve Leman Sam dinlediğini hatırlıyorum.. Aslnda bu isimlerin çoğunu sonra dinlemiş de olabilir, gözümü kapattığımda sadece bunları anımsıyabiliyorum..

4 Şubat 2010 Perşembe


kendini frusciante'a birak hatun..


Bronson



Kan, müzik ve tuval..