BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

27 Mart 2010 Cumartesi

25 Mart 2010 Perşembe

hahah


Bowie, Ono ve Lennon Sirki..





24 Mart 2010 Çarşamba

Blank or Black




yüce duygular ile bedenimi kasıp kavuruyor bu parça.. temiz ve içten vokalini çok iyi bir şekilde kullandığı için parçadan kopmak mümkün olmuyor.. parçanın sonlarına doğru solo gitarın ve back vokalin girmesi ile birlikte kan akışı hizlanıyor, sigaradan az ama, sık nefes çekiliyor, falan..

ayrıca sokakta, kısa vuruşlu rüzgarın altında mırıldanmak bambaşka orgazmlar yaşatıyor..


"..i know someday you ll have a beautiful life, i know you ll be a star.. in somebody elses sky ..but why why why cant it be.. oh cant it be mine.."...

".. and all i taught her was everything .."



Ten albümü sırf Pearl Jam'in değil, rock tarihinin de doruk noktalarından biridir.. Her şarkı dolu dolu ve kışkırtıcıdır.. Kolayca ifade edilen ruh haline sokar ve kolay kolay da bırakmaz.. Veder'in etkileyici sesi; sözcüklerin yetersiz kaldığı durumları, duyguları ve düşünceleri güzel bi ortaya koyan şarkı sözleri; mükemmel soloları ve enfes riffleri ile belki bir daha ulaşılamayacak konumdadır..

22 Mart 2010 Pazartesi

I'm Your Man




Bir Leonard Cohen belgeseli olan "I'm Your Man"'in adını aldığı; keşfe çıkmış iki parmağın bedende yarattığı irkiltiye sebebiyet veren, bambaşka deneyimler için gereken güveni fazlasıyla sağlayan ve iki ruh arasındaki gergin duvarların yıkan parçanın, kendine has sesi ve stili ile bambaşka tat veren Nick Cave yorumu..



Güzel bişeyler izleyeyim, hem kulaklarım da bayram etsin diyenlere tavsiyedir.. Televizyonu kapatın, bir takım cüce endişeleri kafanızdan atın, birkaç şişe bira ve çerez ile bu belgeseli izleyin..

20 Mart 2010 Cumartesi

Mezarlarınıza Ben de Tüküreceğim



Günlerin Köpüğü, Mezarlarınıza Tüküreceğim, Kızıl Ot, Yürek Söken ve daha birçok roman, şiir, tiyatro, film, eleştiri (ki bunlardan caz üzerine olanlarından birkaçını okuma şansım oldu, çok iyiydi, herif hissediyor ritmi, öyle konuşuyor) ve beste sıkıştıran Boris Vian..

Birkaç yıl önce okuduğum Mezarlarınıza Tüküreceğimi tekrar okuma ihtiyacı hissedip, tozlu rafdaki esaretine son verdim.. Dilimle işaret parmağımı ıslatıp kitabın kapağını sildim.. Kapağa baktım ve bi dal çektim paketten.. Ocakta sigarayı yakam derken, saçımın bi kısmını kül ettim.. Çıkan esmer koku, canım sıkıldığında kollarımdaki kılları yakmamı çağrıştırdı.. Biraz sövmenin ardından hopp, attım kendimi yatağa ve külleri yatağın yanındaki boşluğa dökerek çevirdim ilk iki sayfayı..

Rahat bi şekilde akan sözlüklerin hepsi yerli yerindeydi.. Ikınıp kasılmadan olaylar ve dert tasa kafada canlanmakta.. Araya serpiştirilen güzel parçalar kitabın ritmine yön vermiş.. Yalın anlatımı ile daha kışkırtıcı bi kimlik kazanan erotizmi ile tahrik eden, hiddetin ve kinin damarda durduğu gibi durmadığı sayfaları deviriyorum.. Her yirmi sayfada bi duraklayıp, mutfakta sigara yakmaya gidiyorum.. Ama ilk ziyaretimden farklı olarak, daha dikkatliyim..

Bütün o aşağılamanın ve rezilliğin ortasında güçlü duygularla kavrulan bi zenci, yaşlı aygır lee.. Zenci kanı ile elini yıkayan, parfüm süren, zenci kaslarının bedelini ödediği cakalı arabalara binen beyazlardan "Öç Almak".. Herşeyin farkında olması ve intikamını zamana yayması.. En büyük kozu ise, Lee'nin bi beyazınkinden farklı olmayan teni..

Beyazlar tarafından ellerine tutuşrulduğunu düşündüğü ve aslında yabancısı olmadığı dinini ise rafa kaldırmış.. Siyah-beyaz bi aşka gösterilen cibiliyetsiz ve adice tepki yüzünden ailesinin çok kötü zamanlar yaşaması olsa gerek inancını tozlanmaya bıraktıran..

Düzdüğü her hatunla, gençken maruz kaldığı tecavüzlerin öcünü alan bu aygırın kimliği tahmininden biraz erken ortaya çıkyor, ama küçükkenden hissettiği o sikindirik hazla birlikle öcünü alıyor kendi kitabında.. Ve kitabı da her manifestonun gördüğü muameleye maruz kalıyor..

O adice yılların bu kadar kolay unutulması ve zihinlerin, bilinçlerin böyle uyuşturulması zamanın kurnaz oyununu iyi bilen cesetlerin kendi isteklerini bu oyuna yamaması olmalı.. Böylece sınırları bi yarıktan (hatta göt deliğiden) geniş olmayan özgürlük içinde, küçük hesaplar ile boğuldu mazlum.. Bi kasap kendini iyi kalpli çiftçi diye tanıtır, prozac ile dört köşe olan inekler, kendilerini bi hortum ile sömüren kasaba saygı duyar..

Durum bu olunca öç almanın, intikamın ve belki de şiddetin değerini sorgulamak gerekiyor galiba.. Bunun gibi güçlü duygular ile ruhu canlı kalanların, ölü gözler ile çevreyi süzenlerden daha iyi bi hafızaya sahip olması ve bu amcık oyunun ortasında kendine hakim olabilecek ateşi intikamdan alabilmesi, boktan bi dalga ile dağılmalarına engel olacaktır..


Daha erken bi yaşta zamanının çok kısa olduğunun bilincinde olan Boris Vian'ın arkasında bıraktıkları ve bi saksafon solosu uzunluğundaki hayatında başardıkları azınsanmayacak kadar çok.. Biyografisini okumak bile bedenimizi çürüten endişelerimizden sıyrılmak ve harekete geçmek için yeterli..


Respect!

17 Mart 2010 Çarşamba

things have changed

Sen sittim sene bekle peygamberi.. Yolunu gözle, köpek öldürenleri şarkılarıyla devir.. Parçalarından ilham alarak dizeler düz, sonra bu düzdüğün dizeler ile hayatını düz..
Bağır sokaklarda, "no direction home, like a rolling stone" diye.. Fakirlikte, kirli bulaşıkların, 2-3 ytllik servetinin arasında bi takım duyguları ara.. "The answer is blowing in the wind" ile rüzgara sonu gelmeyen yollarda eşlik etmeye heveslen.. Açlıklığını çamaşır sıkar gibi sık, dirençlilik çıkarmaya çalış.. Otobüs mangırının olmamasını, hatunun penceresinin önünden geçen bi yolcuğa davetiye çıkardığını düşün..

Ve bi bakmışsın hatunu onun gibi seviyorsun.. Şevkatli ve kollayıcı bi erkek.. Sözünü sakınmayan, her zman biraz mesafe bırakan bi erkek..

Her neyse, uzun lafın kısası Bob Dylan buraya geliyormuş.. Ve the prophet piç hayatlarına tapan küçük hesapların adamlarına, konforlu koltuklarında, pahalı bi bilet karşılığında seslencekmiş.. İnsanların tecavüzüne mağdur kalmış medeniyetin bi bok yuvası olduğunu biliyordum.. Ama bu bok çukurunda değerli şeyler aramayı anlatan heriflerden biriydi Dylan.. Aynı olayı geçen yıl Leonard Cohen geldiğinde de yaşamıştım, acıydı, sinir bozucuydu.. Bilet parasını zorla bi araya getirmiş, bilet alayım derkene biletin tükendiğini öğrenmiştim.. Aslında tükenmese yine alamayacaktım, konsere bi kaç gün kala bilet fiyatlarının üzerine en az 40lık binmişlerdi..

Ama olay Dylan hacı olunca romantik yaklaşmışım, zambak kokulu mumlar yakmışım, bi iki hayale kapılmışım.. Kafamda "sokak ortasında, gitar elinde çevdekilerle taşak geçerek, bazen yolları bazen anılarını hatırlayıp üzüntüye kapılarak, bazen de gözlerini kısıp hatunlar hakkında döktürerek" kalabilseydi keşke..

12 Mart 2010 Cuma

Robert M. Pirsig's "Zen and the Art of Motorcycle Maintenance" and the term "Chautauqua".

Soğuk Ziyafet




Aşk yerine, para yerine, şan şöhret yerine, bana gerçeği verin.
Güzel yiyeceklerle şarabın bol olduğu, dalkavuklarla dolu
bir masaya oturdum fakat içtenlik ve gerçeklikten yoksundu
bu masa. Hiç de samimi olmayan bu ortamdan aç kalktım.
Konukseverlikleri buzlar kadar soğuktu..



Henry David THOREAU - Walden

8 Mart 2010 Pazartesi




Korkakça kaçarken kendimden,
Gözlerim ile
Aynada
Uzun bi nefesde
Göz göze geldim..


O bilindik ezgi vardi beyazinda

Ve
"Bunu sen seçtin"
Dedi..



Aynanin parçalari daha havadayen
Ben
Yaşanmamiş bi avuç
"An"ı
ile esirdim..


Düzene sokmak istedim ritmi
Ama
Biliyordum
Ölçüsüz-ü sevdiğimi..


Sis bedenime çökmüşken
Asfalta tekme atıyor
Ve
Açıp küçük çukurlar
Cebimdekileri
Gömüyordum..


Girilecek
Pek çok delik
Vardi
Yağmurun altinda
Ama yeterince rutubetli
Değildi hiçbiri..


Belki sadece zaman kazanmaya çalışıyordum..


Bir fare kapanı buldum
Adiydi..
Uygun, diye düşündüm..
Girdim, bağdaş kurdum,
Oldum dalgalara karşı
Bir avuç kum..


Bir kedi içeri girdi
Deri yüzen yağmura rağmen
Kururuydu tüyleri
Ve yalpalanıyordu da sanki


Gri gökyüzüne ulaşmaya çalıştı..
Sövdüm..
Ve ulaşti..
Paslanacağını düşündüğüm gökyüzünden
Gözlerime bakıp
"İki ile ikiyi
Bir araya getiremezsin sen"
dedi.



Ve
Yolarken tırnaklarım ile toprağı
Duymazlıktan geldim..




1 Mart 2010 Pazartesi

Iggy & The Stooges – Raw Power


Sikiyim, olay budur..

ayrinti'dan çıkmış..

Zen kaçiklari'ni benim gibi sahaflarda, köprüaltlarinda, sokak taşlarinin altinda arayan heriflere duyurulur..

bi'avuç budala



Ne ariyorsun burda, deniz kenarında, diye soruyor polis, ben çürük bir diş tükürüp elimi kanayan yan tarafma bastırırken. Neden uyumuyorsun gecenin bu saatinde, diye soruyor polis. Baliklar baliklara saldirir ve Sezar'ın kemikleri bu kadar hareketsizken, nerede yaşiyorsun? diye soruyor polis. Hayir neden yaşiyorsun? Ama nerde? Ve hücreye tikiyorlar beni, tahta ve çelik karışmı. Adn ne, diye soruyor. En kolay soruları soruyorlar hep, bu yüzden bu kadar şişman ve korkusuz ve temizler..




Pis şarap kokusunun berisinde peydahlanmış olan parlak denemeleri ve hikayeleri sunan enfes bi kitap daha..

2 günde kah otobüste kah sokakta okuduğum, sıçarken boka daha farklı bi boyuttan bakip incelememi sağlayan bu kitabı yazan Buk'a ve çeviren Avi Pardoya teşekkürler..