BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

25 Mayıs 2011 Çarşamba

u-mutlu
u-mutsuz

bu kadar zappavari mi gerçek..


21 Mayıs 2011 Cumartesi

Kumpas



Devam edemiyordum. Devam etmek için bir sebep göremiyordum. Yani bi'yerde, bir yere devam etmiyordum.. Devam etmek için hayat kısa diye düşünmüştüm bi'kırılışta. O yüzden defalarca yol değiştir. Devam etmek için değil, canın sıkıldığı için yol değiştir. Her gece yeni bir ateş yak, iç çamaşırların sabitin olsun,

Durdum, nefes aldım, en tevazülüsünden. Ama nefes verişim o kadar da alçak gönüllü olmadı. Nefes veriyor oluşum hala yandığım anlamına geliyordu ki buna katlanamadım. Ve tekrar nefes almadım, nefes almazsan nefes vermek zorunda kalmazsın. Çok basit ama hala popüler olan bi'mantık. Geriye kalan pek çok şey gibi bu da yürürlükte. Şu ıssız vadide, hala yürürlükte. Boğmaya devam ettim bedenimi bi'kaç dakika daha. Ama nedendir bilinmez, ki büyük ihtimal devam etmem için iyi bi'neden yine yoktu, tekrar nefes aldım..

Soluklandım, solukladım..
Durdum, cebimin bi'köşesine istiflediğim azığıma uzandım.. Elime bi'kaç kuru kayısı ve biraz da kayısı bademi geldi.. Bi'seferde ağzıma attım ve boğazımda kaldılar. Ama bu seferki deminki gibi bedenime ahkam kesme değildi. Nefes almamı engelleyen kuruyemişler, daha sonra kaderin ibne bi'cilvesi diye anlandıracağım o garip hissi bedenime enjekte ettiler. Saatlerce üzerinde kelimelerle kafa yoracağım o garip his..



Bıçağın ucundan sıyrılıp kaybolurcasına yürürlükten düşüyordu mantığım. Elimde değildi, düşüyordu, ilk elimi sonra da  bedenimi sağa sola sallarken saniyeler, anlar yırtılıyordu. Ağaçta asılı kalmış bir poşet gibiydim. İradesiz, düşüncesiz; sadece hissediyordum. Tek farkım rüzgara karşı ben soğuk ter döküyordum.

Umutsuz gibiydim denilebilir duvarda asılı olan lügata göre. Ama hayır, umutsuzluk, nefesimi tutmamdı. Bu umutla umutsuzluğa sığmayan bi'şey. İşte boğazında düğümlenen şey. O bulanıklıkta çantam sırtımdan düşmüş olmalı, hafifleştiğimi hissettim. Ve debelenmeyi kesip, koştum tabana kuvvet. Bi'ritm tutturmuştum. Kimseler yoktu. Yağmur damlalarıyla dövülen gözlerime bi'iki ağaç silueti ya da ona benzer bi'şey ilişti. Boğazım düğümlendiğinden beri kendini kaybeden besili mantığım, kafasını saklandığı kovuktan çıkartıp ağaca çarpmanın yağlı kıçımızı kurtaracağını bildirdi. Koşmaya devam ettim..
Ve yere düştüm.

Öksürdüm ve öksürdüm. Ciğerim yırtılırcasına. Ama acı yoktu. Ya da fiziksel bi'canı yoktu. Uzunca bi'süre sırtımdaki burukluğu omuzlayıp ayağa kalkamadım. Dermanım yok gibiydi. Uyuşmuştum. Aç gözlüce nefes alıp veriyordum ve ansızın uzun zamandır rafa kaldırdığım yaşların bulundukları yerden yuvarlanıp yanağımdan aşağıya yığılmakta olduğunu fark ettim.

Bu kadardı. Kendi gerçekliğimin yabanlarında boğulmuştum. Nehrin sürüklediği bedenimi bi'yörük bulup obasına götürecekti. O da kendi gerçekliğinin dışından gelen bu istilacıyı iyileştirip güçlü otlakların kendisine sunduğu iyi niyeti bana sunacaktı.

Ayağa kalktım, demin kafamın içinde sürüklediğim nehirden bolca su içip yüzümü yıkadım.




                    ~~                                ~~~                              ~~



...
-Keçi yolundan gitmen lazım..
-Peki keçi yolu, onu nasıl bulacağım?
-Boş ver sen, o kendiliğinden karşına çıkar..
...

Paketten bi'sigara çekip ağzıma götürdüm.

O beni buldu ve ben ona takılıp yere düştüm..