BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

26 Haziran 2010 Cumartesi

Dikiz Aynasıyla İç Dökme

.
 
 
 
        -    Merkez, ekip-bir-buçuk’tan merkeze , ekip-bir-buçuk’tan merkeze, tamam.
Plakamız sarkıyor,  tamam.
Ne yapmamızı önerirsiniz, tamam.
Sarkmakla kalmıyor, asfalta sürtünüyor, tamam.
Ereksiyon başlattık galiba, tamam.
Acil tavsiye istiyoruz, tamam.



     Kadınların yaratılıştan tek kusuru keyiflerince ayakta işeyememeleri. Kusur, doğru kelime, evet. Pisuardan yoksun kalmanın bende nasıl hasarlara neden olacağı hakkında en ufak bir fikrim yok. Uçan tozu-sineği vurmanın verdiği haz, destanlara konu olabilecek potansiyeli var.




-    Merkez, ekip-bir-buçuktan merkeze, tamam.
Araba sarsılıyor, tamam. Ne öneriyorsunuz, tamam.
Merkez, bize ‘ekip-iki-buçuk’ olarak seslenmek zorundasınız bundan sonra, tamam.



Trenin, sessizliğe inat sireni 
ile
yarım yamalak bakan ayın askıda kalmış ışığı sırt sırta verince 
raylarda dirilen kaos, 
Ne enfes bir beste yahu!



-    Merkez, ekip-iki-buçuktan merkeze, tamam.
Ağıt yakıyoruz, tamam.
Zirveye oynuyoruz ve geri dönüş yok gibi, tamam.
Zoraki kasılmalar akıcı cilvelere dönüştü, tamam.
Toz duman falan, evlere şenlik falan. Uçuyoruz, tamam.
 
 
      Tizden pese doğru atacağın beş adımdır paşam. Hooopp yavaştan al, egon değil bu, yarmışsın ortalığı. 
      Ben de eskiden sana kesiktim. Sonra, mükemmel bir günde, saçlarının arkasındakileri gördüm. İki dakika soluklandım ve köşe başındaki satıcıya gittim. Hani şu mutluluğu pazarlayan; iki dakikalık, dört dakikalık ve yarım saatlik. Ona, seni sordum ve  bana kartvizitini verdi. O günden beri dağa taşa tutkunum.


-    Merkez, ‘ekip-tekrar-bir-buçuk’tan merkeze, tamam.
Ortalık sakin, tamam.
Dillere destan bir inişe tanık olduk, tamam.
İki dakikalık aydınlanma ile dünyaya barış getiriyoruz, tamam.
Puzzlenin eksik parçası, banyodaki kıl yumağı kadar yakınmış, tamam.
Siz kaltaklara selamlarla, tamam.
Biz dağılıyoruz, tamam.
 

     Siz hanımlar ve yarının hanımları, kapılarınız kilitlemeyin. En yakın vakite ve aynı dilde görüşmek üzere, 
 
 




25 Haziran 2010 Cuma

Domates, porno dergi ya da meni; Eline Ne Getirse Fırlat!





     Saatin yelkovanının keyfini kaçırmadan akrebe dokunuyorum. Başkasına karşı böyle hoşgörülü olmaz akrep, zehirler felç eder dudaklarını. Ama ben bağışıklık kazandım yıldızların dokunuşuyla zehre. Biraz melankoli yapıyor ama onun da kolayı var. Amuda kalk ve melankoliyi yönlendir. Ters ol, düzünü göm.

     Kıçımdan beynime sessizce süzülen kandan güç alarak gecenin üçünü gösteren akrebi, on beş adım geriye kovalıyorum. Akrep sorun çıkarmıyor, biraz sövüyor, sonra bu da yiğidin hakkı, diyor.

     Kendimi seyrediyorum şimdi. On beş saat önce dayamışım kıçımı duvara, uyuyorum. Kirli bir boxer yerde ve ağzım açık. Salya akıttığım canlanıyor gözümde, bir zamanlar, diyorum, İstanbul adlı küçük diyarda. Küller yerde, gözü dönmüş hepsinin, geçen günlerden kalma kırıntılar peşindeler. Hafif bir rüzgar yankılanıyor içeride, odanın mimarisi rüzgar için uygun, rüzgarı dudaklarının arasından emiyor.

     Hafif hafif kıpırdanıyorum uyurken yatakta. Küfrediyorum galiba, ama kelimeleri seçemiyorum. Sayıklama bir fenomene dönüşüyor ve yuvarlanıyorum yatakta. En az akrep kadar şaşkınım, neler oluyor orada, diye kapıyı vuruyorum. A ha kelimeyi seçebiliyorum sonunda, algılamamak imkansız, beyaz mantolu adam gibi, hani;

-    Neredesin anne! Evet annem yok, anne!

     Hayal kırıklığına uğruyorum. Kıçı kırık varoluşçulara sesleniyorum, “her şey mümkündü, di mi? Neden bir adım atamadım, mekan farklı ama sayıklamalar aynı. Sadece biraz daha adi”



     Akrep üzerine alınıyor, parmaklarımın arasından sıyrılıyor. Şimdi dokuz adım ileride. Kendimi oturuyor görüyorum, pencerenin önünde, insanları kovalıyorum bakışlarımla. Bir ara sıkılıyorum ve yatağıma geçiyorum. Sigara yakıyorum. Sigara yanarken, ateşle etekleri tutuşan küller uçuşuyor havada. Elim bu külleri kovalamak için kalktı galiba, diye düşünürken, elim saçlarıma gidiyor. Saçlarımın yağı ile yapış yapış olan parmaklarımı geri çekiyor ve parmaklarımı birbirine sürtüyorum. Son demde yaktığım sigara ile saçlarımı ateşe bırakıyorum. Ben kendimi izlerken bile rahatsızlanırken, ben, bunların hepsine kayıtsız. İğrenç, diyorum kendimi izlerken. Ve yanlış!

     Akrebi kuyruğundan yakalayıp, üç adım geriye bırakıyorum. Akrep parmağımı sokuyor ve midem ile sikimin arasındaki iğrenti yerini, dipsiz bir melankoliye bırakıyor.

     Daha önce tanışmadığım bir ev ve salona bitişik yatak odası. Elim kasıklarımda ve kaşıyorum. İçeri genç bir kız giriyor. Daha günlerin, vahşi atlar misali, koşuşturduğundan habersiz, diyor melankoli ile ritim tutan parmağım. Başımı sallıyorum ve kendime bakıyorum. Ter süzülüyor şakak kemiğimden.

-    Sigaran var mı?
-    Tütün var, sarayım mı hemen?
-    Kalsın.

     Yataktan kalkıyorum ve kıyafetlerimi paketleyip evden çıkıyorum. Akrebe elim gidiyor. Uyuyor galiba, siktir et, diyorum ve yelkovanı dokuz kere döndürüyorum. Saatin başında, tamamen çıplak olan, suratı isle örülmüş kendimi görüyorum. Uzaklara bakıyor, saat karşısındaki ben, elleri ile yakalayamayacağı kadar uzağa.

     Pis pis gülüyorum "ben"e. Müzik azalıyor ve perde kapanmamak üzere açılıyor. Nakavt!, diyorum, tam istediğin gibi bir son.





Bilemiyorum..

.




     Damakta titreşen kasların sese dönüşmeksizin sizin beyninizde bittiğini düşünün. Öksürük, geğirme, tıksırma seslerinin de sizde kalıcı beyin hasarına neden olduğunu. Siz ise bütün bu şartlardan muaf olan insanların en ufak hayalleri, ihtiyaçları ve ihtirasları yüzünden acıdan ölüyor ve tekrar diriliyorsunuz. Her seferinde insanlar sizi çarmıha geriyor. Fare kapanına saklanmak için yeterli bir sebep, değil mi?
     Geceden geceye ironi ile oynuyorum. Güneşin batmasıyla ateşimi yakıyorum ve sabaha kadar o ateşi saklıyorum apış aramda. Meşale sönünceye kadar en ufak umuttan, inanıştan veya benim parmak izimi barındırmayan ahlak sisteminden korunmak için kalemi örüyorum. Bu kaleyi düzmenin bedeli o kadar ağır ki her gün bir tarafımdan ısırıp bu kalenin harcına katıyorum. Bir tükürük mesafesinde tükeniyorum anlayacağınız. Ateş sönmeye yakın, gözlerimde bambaşka bir ateş yanmaya başlıyor ve o ateşle de uykumu yakıyorum, Taaki bir sonraki geceye.
     Ufalan dünyam ile bakış açım da daralıyor. Klitoris ile göbek deliği arasındaki mesafe dünyalara bedel ve dünyaların hepsi su alıyor. Hem kaptanım hem miço. Oğlancı denizciler barındırıyorum içimde. Birbirleri ile mücadele içinde olan, muhalif limanlar.
    Karasu’nun kitabındaki gibi soyunuyorum. Yıllarca yağmayıp peydah ettiğim derimi, tırnaklarımla kazıyorum.





    Bu gecenin spesiyali;
      Fişi çekilmiş ebeveynler (Soğuk servis edilir) & Kazanda kanıksama (Alışık olduğunuz tat)

    Bu gecenin şovu ise
      Yedisinden yetmişine, zengininden fakirine herkesin yumurtladığı “bok”un klozette sergilediği cüretkar gösteri. (Sürpriz son, sifonun çekimi)

  

    Frengili sikini götüme dayayan bu vebadan evvel, sokağa çıkmadan önce pantolonumun ceplerini keserdim. Sokaktayken ise sütun bacaklı totemleri ve bu totemlere hunharca kıskançlık besleyen boynu bükük putları izler ve attırırdım. Sikimi ne zaman kalenin duvarına kaptırdım, bilemiyorum.
     Zarımı attım ve mızıkçılık yaptım. Kim, ne zaman beni uyandırdı, bilemiyorum.
     Piçlerim var eski bayanlarımdan. Onlar bu piçlerim üzerinde hayatlarını yavaş yavaş kurarken ben, o piçleri dölleyen nevrotik spermleri ne zaman kül tablasının ağzına kaptırdım, bilemiyorum.
     Derdiyoklar İkilisi vardı eskiden. Mukavva kese kâğıtlarına sıçar ve lolitalarla elim sende oynarlardı. Sıra en son kimde kaldı, bilemiyorum.
   

    Size ilginç gelebilir ama Allah’a çok yakınım. Hayal kırıklığı mı yarattım, sikleyemiyorum. 



24 Haziran 2010 Perşembe

Sadece iyi, Ne bir fazlası Ne bir azı..





     -Yaratanla bir sorunum yok canım, elinden gelenin en iyisini yapmış.. Bak bana, en iyi atışı değil mi sence de?
     Kız, edepsizlik kokan tebessümünü bıraktı adam için masada. Adam, barmenin tepesindeki kokteyl bardaklarında yönünü şaşırmış balıklar ile göz göze geldi. Dört biranın bedelini ve kül tablasında bıraktığı 5 izmaritinin vefa borcunu ödedi.
     Hava güzeldi ve nasıl olsa geri adım yoktu. Yaptın, sonuçlarına katlan, dedi uçuşan kuşlar adama, gökyüzüne çizdikleri tablonun aksine. Bu sefer tebessüm bırakma sırası adamdaydı. Yolda yürüyen, birbirlerini sivilcesini patlatan sevgilileri gördükçe daha bir keyfi yerine geldi. Parmaklarında aknenin herkesçe görmezlikten gelinen ama her fırsatta, tomurcuğundan koparılan sıvı hali yoktu..
     -Tabii katı-sıvı-gaz. Ve sülfürik asit, sodyum sülfat. Niteliksiz işçi değilim ben aslında. Ortason kimya bilgileri ile parfüm sıçıp, sokakta bunları kakalayabiliyorlar.. Ben lise terkim, element bile filizlerim.
     Psişik terlikleri, astronot kaskları ve karınca zarifliğindeki kopçaları ile geçen tikilere keskin bir bakış attı. Kızlar kıkırdayıp havaya hormon pompaladılar. Adam alt etmenin kolaylığının verdiği baş dönmesi ile kendini yatağa attı..
     Yıllardır kullandığı hamlelerin, hareketlerin ve pozisyonların yardımıyla kızları kirletti. Her ne kadar o, bunu geri dönüşüm olarak nitelendirse de.





     Otobüste bilgisayar-metal-bira üçlüsünün pençesine sıkışmış bitmeler, yakında fıkırdayacak big-four festivalinden bahsediyorlardı. Geçmişe bir bakış attı adam, O bitmelerin kafalarında kendi yüzünü gördü ve sarstı kendini. Geri çekildi. Konsere gitmeyeli epey oldu, diye geçirdi içinden. Sikmişim konserini, bundan sonra konseri ben veren olmadığım halde konsere gitmem, dedi. Floyd, Syd ve Rick'i çıkarsın mezardan, İngileteredeki konserin aynısını burda versin yine de gitmem. Iggy ya da Clash, yine gitmem.. Sanatçılar yarattıkları evrenleri sunsunlar ve seyircinin üzerine boşalsınlar. Seni bilmem ama ben üzerime boşalmasından hoşlanmıyorum.





    Geçmişle fazla bağlantıda kalmış olmalı ki yerlere yatıp gülmeye, yerde dönmeye falan başladı adam. Bozuk çalan bir "aahh"tan sonra yine yataktan kalktı. Bu sefer yalnızdı ve mahçuptu. Sikinden başlayarak nezih olan yerlerine doğru bir süzdü kendini. İyisin be adam, dedi yansımasına, sadece iyi, ne bir fazlası ne bir azı.
    İşemek uzun sürdü sanki, ufak bir sancı da vardı. Diş fırçasıyla parlatmak yetti ufaklığı. Daha bir iştahlı irkildi ve sessiz kaldı ufaklık. Taşaklarıyla tam bir armoni içinde.
    Sana ihtiyacım var bebeğim, dedi aynadaki yansımasına. Annesinin ufacık bebeğinin sana ihtiyacı var. Oidipus sanrıları geçtikten sonra, mızıka ile bir aşk söndürdü. Sonra da bir sigara..
        

15 Haziran 2010 Salı

Tarantula



insanlar değiştiğini söylüyorlar mı 
yüzüne? rencide edilmiş
hissediyor musun? bir arkadaş mı
arıyorsun? tombul musun?
zinde & ve safkan alkolik bir 
katolik isen, lütfen UH2-6969'u ara.


                                            
collons_de_deu'yu iste..                                               
Tarantula'dan 
                                                     Sevgilerle..

Pena Vuruşlarından Çıkış




canın cehenneme sam, yorumlarının da canı
cehenneme. hitler tarihi değiştirmedi.
hitler TARİH'in ta kendisiydi /elbette insanlara
iyi olmayı öğretebilirsin, ama şunu untuyorsun
onlara saf ve kullanılabilir olmayı öğreten
daha kuvvetli bir güç var - evet
biz buna sorun kuvveti diyoruz / herkese sorun
atıyorlar /senin sorunun dünyayı daha iyi
bir yer olarak görmek..
var olanı yok edemezsin ve hiç kimsenin
farkına varmamasını bekleyemezsin
tarih sağ ve nefes alıyor /şu gevezeliği kesip
balıklarını bir say. gitmeliyim.
beni evcilleştirmek isteyen biri kovalıyor.
umarım ses tellerini başarıyla kaldırmışlardır.
kız kardeşine selamlarını ilet

sevgiler
samimi korsanın
wimp*

To the higher calling of my lord.



Evet, her şey ortada.. Konuşmak isteyen buyursun hadi..

11 Haziran 2010 Cuma

ok ok ok, what can i say.. fake but rocks.. even rolls..




Evde beslemek lazım böyle fake elemanlar.. Çalsınlar, söylesinler, yarım kuru ekmek ve iki efes karşılığına..

Ne beklersin ki..


Ne beklersin ki..

Şahsen ben işemek istiyorum, yalnız başıma, saatlerce.. Kazık atmak istiyorum..
Zaten en büyük ispiyoncu benim.. Tek perdelik oyunu seyrettim ve gammazladım kendime.. Nifak tohumu düştü belime o vakit.. Büyüttüm, büyüttün ve büyüttü..

Kurtuluşunu arayan benim için herkesin bi alternatifi var.. Aşkı sunuyor bazısı, iki bacak arası, fena değil, hani.. Seviyorum kadınları, güzellik açısından.. Bir el iniyor gökyüzünden, ve evet! Aradığım parçayı bir anlık seziyorum, ama anlık.. Yeterli değil benim için.. Yine de seviyorum kadınları, sıkı hayranlarındanım.. Fakat birçoğunun kanı etini konuşana kadar besliyor.. Sonra koskoca bir çizgi çekme işlemi..

Demiştim ya, iyi bir gammazım ben diye, bunu gözlemlemeye borçluyum.. Çünkü bebek poposu kadar naif ve dar olan gerçekler, televizyonlarda anons edilmiyor.. Ayrıntılardan bahsediyorum.. Ama yüzük parmağındaki yüzük izi, sağlak mı solak mı olduğu, hangi sigarayı tükettiği gibi Holmesvari ayrıntıdan söz etmiyorum.. Kuşların gökyüzüne meydan okumaları, dalgaların iç çekişleri, ağaçların yerlerinde duramamaları, şehirlerde sivil memurlukların melankoliye sevk etmesi , küstah ve ahmak iş adamları ve insanların riyakarlıkları ile besledikleri sinizmleri.. Gözlem şimdilik kafi..

Hani bu vardiyaları belirleyen kartlar var ya, sisteme sokup çıkardığın vakit vardiya "başladı" ve "tamamlandı"  girişi yapıyor.. Aynı alet edevat ağzımızda, göt ve bacaklarda ve her türlü mimikte gizli.. Her selam verme, kesme, dertleşme klişe üzerinde can bulurken, insanlar üzerindeki vardiyamızı tamamlıyoruz..

Deva Sokağın girişi bir vakitten sonra demirliklerle kesiliyor..
Sokaklar, yardım çığlıkları ile sarsılan el ilanları ile dolu.. Elden ele kahramanlıklar..

Dün barda barmaid birayı, elime mi götüme mi verecek bilemedi.. 10 dünyevi istedi şişesine, şaka gibi.. Bir şişe buldum, boş.. İçine red label abandım durdum bittikçe.. Aynı şişeyi 2 saat gittim.. Bu arada İstanbul'un karşıkültürcemiyeti o şişelerden 3-4 devirdikçe, daha bir aykırılaştılar.. Bence derinlerde hissettikleri nihilizm ya da akıl cehennemine batmaları değil başkaldırışlarının ardındaki dürtü.. Göt acısı, evet, g-ö-t  a-c-ı-s-ı.. Ya cebi destekli babaların kurbanları olsalar gerek ya da, omlamaların, esrik kirişi kırmaların ve ya kozmik titreşimlerin mangıra dönümü akıl almaz boyutlara gelmiş, anlaşılan..

Sonic Youth parçalarındaki kaotik adamı, pixies'daki tıkınma ile torbacılık arasında giden ve "gelen senin adamı"nı oynamaya devam edeceğim bir müddet daha..

Medeniyetin ermiş olma istediği uyandırdığı benden -ki felaket bir potansiyelim var- şimdilik bu kadar..

9 Haziran 2010 Çarşamba

7 Haziran 2010 Pazartesi

And burn my shadow away




I have burned my tomorrow

And I stand inside today

At the edge of the future

And my dreams all fade away



I have burned my tomorrows

And I stand inside today

At the edge of the future

And my dreams all fade away



And burn my shadow away

And burn my shadow away



Fate's my destroyer

I was ambushed by the light

And you judged me once for falling

This wounded heart will rise



And burn my shadow away

And burn my shadow away

Oh, how I loved you

5 Haziran 2010 Cumartesi

Sıcak Kalpli Asiler -Toprağın Tuzu-

Pek bi'keyifli gidiyor Siren'in bastığı Trainspotting okuması.. Tavsiye ederim arkadaş, özellikle dip-cenab'a..






"AMerika ruhani savunma için uyuşturucu alır.."