BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

30 Kasım 2010 Salı

Sadece bir anlaşma!

...Ve Lusin binlerce flaşla parlatılmış gibi
Günlerce korunduktan sonra
Bir gece yarısı:

LUSİN:
Günlerce korudum ben kendimi
Konuşmak istiyorum artık Stepan
Seninle konuşursam her şey aydınlanacak sanki

STEPAN
Beni güçlendiriyorsun Lusin. Ne var ki
İstmiyorum güçlenmeyi ben. Daha doğrusu
Bulunmuş bir eşyayım da sanki, örneğin
Bir para cüzdanı, bir anahtar zinciri
Ya da eski bir saat... her neyse
Kullanıyorum kendimi bulduğum gibi

LUSİN
Bilmiyorum Stepan. Bildiğim bir şey varsa
Öyle bir satranç taşının oyuncusuyla
Çok zorlu bir durumda konuşması gibi
Konuşmaya geldim seninle.

STEPAN
Mutluydun. Dokunulmaz bir içgüdüyle
Yaşıyordun ölümsüzlüğünü. Ve tanrı
Yetiyordu sanırım bütün isteklerine.

LUSİN
Yitirdim inançlarımı Stepan. Ve nasıl alabildiğine
Sorumsuz dolaşırsa kan vücutta
Bir yandan bir parçası olarak insanın
Bir yandan büsbütün yabancı insana
Giderek tanrıyı buldum ben de. Tanrıysa
Yitirdi kesinliğini bir insan kılığında

STEPAN
Ve sonra dayanılmaz bir yalnızlığın altında
İnsanları gördün birden ve bütün kasvetleri
Diyebilirim ki, kapatılmış bir özgürlük isteği seni
Çekiverdi sanki odama

LUSİN
Bir özgürlük de değil bu, daha çok
Bir özgürlük duygusu belki
Bence bu duygunun bir karşılığı olmalı
Tanrıya inandıkça tanrının olması gibi

STEPAN
Bilmem ki nasıl anlaşırız bu durumda
Çünkü ben mi yöneteceğim seni, yoksa
Sen mi alacaksın buyruğuna beni
Hiç değilse dengeyi kim sağlayacak
Ayrıca böylesi bir denge gerekli mi, değil mi.

LUSİN
Kopunca inancımdan, bir insan inancından kopunca
Bir de yalnızsa böyle.. ve bu durumda Stepan
Her şey artık insandır
Denemek istiyorum bunu, anlıyor musun?

STEPAN
Benim anladığım daha fazla bunlardan
Bir konyak içer misin?

LUSİN
Öyleysa şunu söyemek istiyorum kısaca
Denemek istiyorum ben kadınlığımı da
Kadınlığımı ve her şeyi
Hiçbir şey ummadan. Akşamüstü kiliselerin
Boşluğunda kaybolan
Sinirli dualarla tanrıda olmak gibi
Ya da bir esrime gibi, dayanılmaz bir mutluluk gibi..

STEPAN
Peki, ya Diran?

LUSİN
Diran’la bir ilgisi var mı sana gelmemin?

STEPAN
Gerçi aldırdığım yok benim de Diran’a
Ve benim hiç bir şeye aldırdığım yok, kurallara da
Ama var ya, bir kadeh tutma biçimi gibi
Ya da bir telefonu açınca
Ne diyorsam kaşrımdakine örneğin
Kurtarmak için bir durumu
İşte ilk cümlede, her zaman
Buna benzer bir şeyler söylemeliyim
Ya Diran?

LUSİN
Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim.
Belki de yalnızlıktan
Daha faza bir şey bu
Unuttum ben kendimi de Stepan.

STEPAN
Kopunca kendimizden. Ve her şeyden biraz kopunca
Bir güc olduğunu sanırız yalnızlığın
Hatta bir bakıma övünürüz de onunla

LUSİN
Güçlüyüm belki de bunun için
Unutmak, unutulmak, kim bilir
Her bakımdan daha iyidir. Ve insan
Bir gün yeniden tanıyabilir kendini. Bir umut!
Ve umut değil mi bizi koruyan. Bu böyle olunca da
Yeniden bir doğuşa hazırlanıyoruz demektir
İnsan neyi daha çok özleyebilir. Ve neyi
Daha çok isteyebilir bundan, bilmem ki

STEPAN
Hep aynı çıkmazlara düşmek de var sonunda

LUSİN
Ama ben yüceltmek istiyorum kendimi
Etimi, her şeyimi, yeniden
Yüceltmek istiyorum. Şimdi sorarım sana
Bir aşkınlık değilse bu, kısa bir mutluluk olsun değilse
Ya nedir?

STEPAN
İstemek daha başka. Önce mutluluk
Bir yer arar kendine boy atmak için
Sonra bir hastalık gibi yayılır ondan ona
Bana kalırsa Lusin, sen ki böyle tek başına
Başarabilir misin bu işi?

LUSİN
......................................

STEPAN
Elini verir misin, elini?
Beim anladığımca sen
Bir başına yüceltmek istiyorsun kendini
Bu böyle olunca da, o zaman
Şaşırma bir gün mutluluk yerine
Daha hiç denenmemiş bir acıyla karşılaşırsan

LUSİN
Bir acıyla.. daha hiç denenmemiş!.

STEPAN
Bak işte, en soylu isteklerle odama geliyorsun
Ve düşün, insanlığın en alımlı katında
Her şey bu kadar doğal, her şey bu kadar güzelken
Sorarım, neden böyle yabancı kalıyorum sana?

LUSİN
Bilmem ki Stepan..

STEPAN
Bak Lusin, çünkü ben sevmiyorum kadınları
Bu tuhaf alışkanlığı, bu gereksiz yakınlığı
Sense bencillik diyeceksin buna. Ya da
Bir zevk düşkünlüğü diyeceksin. Oysa hiç biri değil

LUSİN
Peki, ya nedir?

STEPAN
Olsa olsa bunca çıkmazı
Sürdürmek benimkisi bir zevk biçiminde boyuna
Ve yaratmak yeniden bütün iğrendiklerimi.

LUSİN
Kaçınılmaz bir yalnızlık seninkisi. Ayrıca
Katı, ilgisiz, iğreti...

STEPAN
Ve diyebilrisin ki Lusin, soyu kalmamış hayvanlar gibi
Öyle bir buz çağını yaşıyorum da
İçikiyle aşıyorum, içkiyle çözüyorum bu cehennemi

LUSİN
Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey istemeden gerçekte.

STEPAN
Belki de bir bilinci yoğunlaştırıyorum böylece
Doğarak acılarıma her an yeniden
Ve kendimi kanatan bir bıçak gibi işte.

LUSİN
Anlıyorum Stepan, ne var ki, ben de
Çıkmalı diyorum bu boğuntudan
Bu yanlış orospuluktan, bilmiyorum
Bana yardım edebilir misin? Daha doğrusu
Bir yol gösteren değil, br uğrak
Olabilir misin bana?

STEPAN
Sadece bir anlaşma! Ne çıkar anlaşsak da biz
Ve bütün anlaşmaların dünyada
Sanırım bir anlamı var: yok gibiyiz hepimiz

LUSİN
Öyleyse yalnız da değilsin sen. Ayrıca
Tutsaksın yalnızlığına Stepan.

STEPAN
Bunu yadsımıyorum ki Lusin. Yadsımıyorum da
Demek istiyorum ki, sen de yalnızsın benim gibi
Biz ikimiz de yalnızsak.. ve işte bu durumda
İki kişilik bir yalnızlık olmaz mı bizimkisi?
Yok sanki bir şey yapacak..

LUSİN
Belki de var.. ama nasıl?

STEPAN
Zorlasak mı acaba bizim olmayan
Görünmez bir mutluluğun yollarını
Her türlü acılarla yılmadan
Savaşsak mı geleceği kurtarmak içn
Ama gelecek ne Lusin, bilmem ki
Bilsem bile ne çıkar, o zaman da ben neyim?

LUSİN
Düşündüm ben Stepan. Düşndüm daha önce de
Diyorum bir geneleve gitmeli
Hiç değilse bir karşıkoyma biçimi. Ve belki
O yalanlardan, o yalan ilişkilerden
Daha önemli bu, kim bilir

STEPAN
Bence bu kurtuluş yolu değil. Gerçi her şeyin hakkını vermeli.
Üstelik kaygılanmadan
Ama bir tükenme duygusu, ölümsü bir yılgınlık da
Olabilir seninkisi. Öyleyse karar vermeli
Bir çözüm yolu mu bu, değil mi?

LUSİN
Hep böyle baş eğmek mi? İstemiyorum bunu Stepan
Düşmeli bir çirkinliğin içine. Ve yavaş yavaş
Aşmalı çirkinliği.

STEPAN
Bak Lusin, şu da var ki, genelevse gideceğin yer senin
Zaten bir genelevde yaşıyor gibisin
Her türlü çirkinliğin içinde
Her türlü düşmanlığın, her türlü bencilliğin
İçinde anlaşıyorsun her türlü vuşaraktan
Ve kırılaraktana durmadan
Öyleyse bir kurtuluş bu mu? Bana kalırsa
Ölümünü içinde taşıyan bir isyan

LUSİN
İsyandı tanrıya başkaldırmak da. Öyleyse
Ben şimdi neye inanacağım
Yalnızsam, beni yalnız bırakan
Ve yalnız değilsem, karasız bir yargıç olan
Başkalarına mı?
Yoksa kendime mi Stepan, ne dersin?

STEPAN
Korkunçtur bana kalırsa adımıza
Hazırlanmış bir oyun var bizim
Hepimizi yalnız bıraktıkları bir oyun
Ve bilirler, insanlar yalnız kaldıkça
Konuştukları dil de değişir
Sonunda hiç anlaşamazlar. Öyle ki
Bir zaman parçası içinde, bir durumun
Değişmez akışında, tekdüze
Kalırlar bir sıkıntı avcısı gibi
Ve bir gün anlarlar ki, bir güc değildir artık yalnızlık
Ve bunu anlayınca, işte o zaman Lusin
Aşıvermek isterler bu zamanla durumu
Koşarlar, koşarlar, tam sınıra gelince
Sanki o tel örgülere yapışmış gibi
Bir duman oluverirler ya da kaskatı
Bir kömür parçası, bir ceset..
Nedir bu durumda insanın anlamı?

LUSİN
Aşmalı bu durumu Stepan

STEPAN
Duymuyorum ben acılarımı. Ve yitirdim çoktan
Yitirdim bütün karşıtlıkları. Ne umut
Ne umutsuzluk, ne hiçbir şey
Kurtaramaz varlığımı benim. Ve yoğun bir anlamsızlığın içinde
Sanki renksiz, boyutsuz
Ve göksüz, zamansız bir evrende
Tek çıkar yol yaşamaksa Lusin
Yaşıyorum ben de kaygısız
Değişmez bir anlamsızlığı böylece

LUSİN
Yani bir çıkmazı sürdürüyorsun kısaca
Bu yitiriş kendini, bu çöküş
Sanki bir üstnlük duygusu veriyor sana

STEPAN
Bense bir yalnızlık tarihini örüyorum ustaca. Ve gelecekteki
Bir önseziyi kuruyorum şimdiden
LUSİN
Asıl iş bir sonuca varmakta.

STEPAN
Varabilir misin?

LUSİN
Öyleyse çok uzun bir yol bu doğrusu.

STEPAN
Bir konyak içer misin?

LUSİN
Ayrılalım Stepan, belki biz anlaşıyoruz ama
İlkemiz ayrı yaşamak
Ve ne varsa işte bu ayrılıkta

STEPAN
Adım Stepan, Lusin. Yani ben
Bir satranç oyuncusu olamam

LUSİN
Elini ver Stepan, ne de olsa bir anlaşmadır bu
Belki de bir anlaşmadır.

16 Kasım 2010 Salı

iade

her şey eskisinden daha önemsiz,
belki de bu durum bu yüzden benim için önemli..
istediğim buydu, hafiflik..
hayaletleriyle yaşayan eski bir tren garı için
öğlen üç buçuk,
akşam yedi,
gece on iki
metal yığını trenler ne kadar davetkar ise
bakışlarda, öyle işte..
ee, hafifledik şimdi sırada hangi durak var
diye bir soru yöneltiyor önde oturan güzel bayan
-bilmiyorum, inan bilmiyorum!
ve şimdi, ifadesiz surattan sikindirik bir tebessüme
çalarken ve karaciğerim
bir tasın içinde, didiklenmeye bırakılmışken
akrep ile yelkovan sırt sırta vermişken
boktan teşebbüslerinizde
sessizce
aranızdayım..
ve siz benden
görüntülerde,
kaç "dil" bildiğimde
ve
rüyalarımda habersiz,
sigarayı yakmak için
çakmaklarımda oluyorsunuz
benimle..
en büyük ahmaklığınız
benimle..
ve gecelerimi
gecelerime çaldığım en büyük korkunuz
cebimde, emanet..

eyvallah..

5 Kasım 2010 Cuma

fena değilim yani..


"Hayıflanma, vicdan azabı ya da böbürlenme.. Geçmişe dokunamayacağımız takdirde hiçbirinin anlamı yok.."

anahtarı yanıma almadığım, evimizin önünde boylu boyuna yatan 'üç ayağı' görünce aklıma geldi.. nasıl çağrıştırdı sersemliğimi bu oyun iti hiçbir fikrim de yok.. çevreye bakındım, karşıdaki kuruyemişe girip veresiye iki paket camel soft aldım.. hava fena değildi ve rahat bi'demirlik bulup yaslandım.. Anahtarlı birinin gelmesini bekleyecektim şimdi ve bütün ölümlüler arasında bu pek zor olmadı.. yok, hayır, hemen gelmedi, kabul ama öyle işte..

-artık yaşlandım- cümlesini gereksiz ağzımdan kaçırır oldum yersiz insanlara, yersiz.. bunu sarf etmeyeceğim, tamam.. bir de daha önceden de borcum var mıydı herife, hani şu kuruyemişe, bi'ara bunu da düşün..

ve böyle uzayıp giden iki izmarit boyu vakit.. tabii sonunda sıkıldım.. 
apartmana iki giriş denemesi..
başarısız..
insanlar artık açmıyor otomatik kapıları anonim sevicilerine..




biraz yürüdüm tabii.. otuz yaş üstü ganyancılar kahvenin önündeki yerlerini almışlar.. pek bi'farklılık yok hallerinde.. inanmadık şansın son çifteleri, makul, tamam..
mahallenin oturaklı kadınları ise bi'yerlerden iyi para bulup da manav açan mahallenin ayyaşlarından alışveriş yapıyorlar.. eğer kadınlar çok sıkıcı ve burnu havada ise tezgah belli..
-ne kadar şu yeşil biber?
-beş lira.. kadın suratını ekşiterek uzaklaşır ve marx bana yaklaşır, ki kendisi bu yırtışın baş rolüdür, normalde iki lira çaktırma, çekemiyorum bazen bu çifte çekişli kokanaları..  
ve iyi iş yapıyor bu dünden kalmalar ve iyi de mangır sivriltiyorlar bu işten.. herifler geçen ay afiş asmışlardı madonna'yı getiriyoruz diye, tabii bi'de önceki aylara afişle hande yener'i getirmişlerdi.. turşu festivaline..

cepte üç kuruş yok.. olsa, pub'a gidip oradaki ganyancıları ve atlılarını da izleyebilirim deli dolu.. tabii bira eşliğinde..




"Buz da tütebilir, sadece kendine tuzaklar kurarsan bütün bentleri yıkarken.. Ve eğer iki geri bir düz adım atarsan, ki kurduğuna göre 'atarsın', tuzağa yakalanır ve geçmişteki 'sen'lerin senin için  oynatıcıya koyduğu filme seyirci kalırsın"

dikkat, sigara serbest..

kafamdan bunlar geçedursun ben yine kapıya yöneldim, ana kapıya.. ama bu sefer anıları paspasın berisinde bıraktım.. kapıda bir herifle sevgilisi.. yüksek ateşle hararet geçiren çocuğun inlemesi gibi sesler çıkarıyor kız.. ve benim acelem yok.. gayet ağır bi'şekilde yanlarından geçip binaya giriyorum.. ve asansörün yanından kesiyorum bu çifti.. tabii halime şükürler için.. beygirin bana kafası atıyor.. farkındayım ve istifimi bozmadan üçüncü kattayım.. kapıyı çalıyorum, ta ta ta.. hiçbir şey.. beyaz boşluk.. bana sol taşağını borçlusun deyip kapıya tekrar aşağı iniyorum.. hiçbir fark yok atmosferde, kısrak da orada beygir de.. ve beni görünce beygir de hararet yapıyor ama o inlemiyor, çemkiriyor.. yanlarından ağırca geçerken omzum çarpıyor ve
-dikkatli olsana biraz..
ses yok..
-sana diyorum, neye bakıyorsun..
-size..
-sevgilime mi bakıyordun sen!
-benim sadece senin güzel kalçalı sevgilini kestiğimi, kesmeyi düşündüğümü düşündüğüne göre gayet de bencil herifin tekisin, ve, a-ha!!
-ne var?
-biraz düşününce o kadar da güzel değilmiş manitanın kalçaları..




bu sefer parktayım.. yazı geçirdiğim bankın üzerinde.. kavşaklara bakıp, kararsız anlarda kaldığım zamanlardaki gibi trafiğe bakıp, hep acele, hep telaş, sizi bu öldürüyor, diyorum, ben, yavaşça ölürken..

ufak kızlar yosmalara taş çıkartırcasına kahkahalar atıyor ve delikanlılar tüyleri kabartmış ve dünyada yaşam devam ediyor, kağıt üstünde.. 

fena değilim yani..