BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

28 Nisan 2010 Çarşamba

Arkadakinler


Hiç akrebin çığlığını duydunuz mu
Ben her gece hayal ediyorum
Korkaklığın
Merdivenden kayıp gitmenin tonunda
Ürkmenin
Çimdiklenmenin tadında


Saykodelik müziğin eşliğinde
Diyorum
Götlerinizdeki tıpaları çekiyorum
İlk şaşırıyorsunuz
Sonra büzülüyorsunuz
Düzülmüş hissine kapılıp
Son olarak da sinikleşiyorsunuz


Topuklu giymiş sütunların gölgesinde
Ha babam diyorum
Dolduruyorsun


Hiç akrebin çığlığını duydunuz mu
Ben her gece hayal ediyorum


Yanlızlığımı kuşatan farklı bi ben
Geçiştirdiğim bi günün sonunda
Elimdeki
Hatırlayamaklarım


Kinin verdiği hazzı bilir misin
Kirli dilekçelerinizi istemem
Lütfen ama
Parlak suratlardan bıktım
Süslü terimlerle bezenmiş
Birliktelikleri de istemem


Dölyatağımdaki baba imajına
Hayranlık besliyorum


Konuşmayan adamlar istiyorum
Bakışmak sadece
Bakışmaktan çekinmeyen bi adam kaldı mı
Herkesin gözleri yerde
Herkesin ruhu diz boyu


Hiç akrebin çığlığını duydunuz mu
Ben her gece hayal ediyorum

27 Nisan 2010 Salı

Evet Evet Evet ve Evet





tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
zürafayı yarattığında sarhoştu
uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
ve intiharı yarattığında bunalımdaydı

senin yatakta uzanmış halini yarattığında
ne yaptığını biliyordu
sarhoştu ve kafası kıyaktı
ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
aynı anda yarattı

bazı hataları oldu
ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı.




Charles Bukowski

21 Nisan 2010 Çarşamba

Kaçak

4 günlüğüne kayıbım.. bağ evinde inzivaya çekileceğim.. ufak hesaplara -bi süreliğine- siktir çekme gereksimi duyuyorum..

kitapları, defterleri ve seksi olmayan iç çamaşırları ufak bir çantaya tıktıktan sonra, hazırım yola çıkmaya-sanırım..


tavsiyedir, şu mevsimde, alıp başı -ve kıçı- gitmek lazım..


10 Nisan 2010 Cumartesi

Parnassus ve Mephisto


Faust'un günümüz uyarlaması olan bu film, sırf bu sahnesi için bile izlenir..


*Dil Bilgisinin Hayal Dünyası Olmaz mı?*

.. Is Not Meanless



İki sözcük insanı yıpratırken, kitaplar dolusu gevezelik bi'boka yaramaz bazen.. Zorlanırsın, ıkınırsın ama ifade edemezsin.. Tek yürek olsak, beraber görsek ve bendeki derinliği kavrayabilse

Dersin..

Sözcüklerde boğulurken, zaman, evrenin bastırılmış noktasına doğru akar gider.. Aktaramadan, yaşayamadan..

İblis, diye başlarsın söylenmeye, oysa bu kadar kolayken, neden?

Amına koyyım, diye başlarsın sövmeye, sik gibi kaldın bi'noktada..


Bütün ruhlara anlatmaya çalışırsın, günahlarını verip merhamet beklersin.. Daha yazmadığın boktan kitaplarına önsözler yazmak da cabası..

Ve gözlerini kapar,
Ve biraz Zevon biraz da Bob Dylan'la devam edersin..

Usulca..

Devam edersin..


9 Nisan 2010 Cuma

Summertime Blues





Dilime takılmış, bir türlü düşüremiyorum. Ne zaman güneş temas etse tenime başlıyorum söylenmeye;


sometimes i wonder what
i'm a gonna do
but there ain't no cure for the
summertime blues


ruh halime kimi zaman blue cheer coverı kimi zaman da the who..

5 Nisan 2010 Pazartesi

05.04.GenerationX




cobain ve staley, yattığınız çukurdan bu dibi düşmüş komedyayı izleyip, esrik bi gülümseyişle gözlerimizi almaya devam edin.

4 Nisan 2010 Pazar

Günler, günlüğe kapak olmuş..

Zor filmler indiriyorum ama izleyemiyorum. Karşı kıyıdaki ben ile, sıcak bir çay eşliğinde ettiğim muhabbet sonucunda artık bir fikrim var. Bizi ayrıcan boğaz bir nefes mesafesindeyken, almış başını gitmiş.

Çay bile ağır mı ne geliyor bana? Pek de erken uyanır olmuşum.

Hayal kurmak da sandığımdan daha bi'kolay hayatın ortasında. Ama bunlar eskisi gibi yanık tenli, dünden kalma düşler değil, gerçek -benim gerçeğim- ve gerçeğin ortasında beslediğim hayaller.

Kapı bir adım mesafede. Ama ipler göz ardı edemeyeceğim kadar naif ve iyi niyetli. Ama o iyi niyet taşları değil miydi hapishanelere döşenen? Ve yine o iyi niyet taşları değil miydi, deli akan kanımın önüne engel olup, kanıma değer biçtiren?

Anla-yanına..

Günler, kaçamak bakışlar kadar içten ve rahat şekil bulurken, ben, bu kesişmelerin ortasında, kafası başka yerde olan ipsize takılıyorum. Hani bilirsiniz, saçları ağarmış ve pis kokanlardan. Bir şeyler çağrıştıyor, ilk dokunmalar gibi saf bi'şeyler. Büyülü ve ırzına geçilmemiş dokunuşlar. Dokunulmamış dokunuşlar belki. Zoraki adımlarımla devam eden bu içtepi, ipsizin suratındaki çıplak kırışıklarınların tam ortasında son buluyor. Kendime şaşırırken, kes-tiğim hatunun çoktan gitmiş olduğunu farkediyorum.

Neyse, üzerinize afiyet.

"Zoraki ölümler"le kafayı bozmuş herkes. 6 fersah derinliğindeki fincandan bana sırıtan ben de dahil. Ama suç sizde. İnsan tacirlerinin içlerini gıdıklıyorsunuz. Sonra da size daha teyyare ölümler sunuluyor; seç, beğen, al..



Bir adımlık uçurumlarda tepiştiklerimizle, "adam olduk" mu zannediyoruz, ne?