BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

2 Kasım 2011 Çarşamba

Gözden Kaçanlar









--Hayatımın geri kalanının rakı masasındaki tesellisi olabilecek bir gün..


O özel günlerden biriydi işte. Hani, bilirsiniz, tekdüzeliğin tahta bendini çatlatıp kıran nehrin baskın gelişi. Hayatın pek çok gününde anlık fiilleri gün boyunca üstünüzden silkeleyemezsiniz. Kırılıyorum, düşüyorum, ölüyorum gibi mesela. Fakat bugün, bir mucizenin ta kendisiydim. Pazarlıksız bir teslimiyet benim bahsettiğim. Sokak lambasının berisinde durup boş gözlerle, gerçekten gözlerinden içeriye her türlü devinimin girmesini göze alarak, olup biteni izlemek gibi. Bir çoşkunluktum adeta, haikulara misafir olan. Teklemeyen, tereddütsüz bir esinti. Bugün; kırıldım, düştüm ve öldüm.



Sevgilerle
 İlk Yaprağı Döken Çam Ağacı



--Kabuslarımda tek ayak üzerinde telefon rehberinin A ve K bölümlerini okuyorum..




Öncelikle mazur gör beni. Fazla gevezelik edemeyeceğim ayaküstü. Hayır, hayır; vaktim bol, lakin benim için konuşması zor. Yani yıllar konuşmayı öğrenmek ve konuşmayı unutmak üzerine kurulurken ben, yıpranan bir sokak köşesi gibiyim. Ağzımı açacak olsam o kadar çok kelime geliyor ki dudaklarıma, hepsi sıkışıyor ve tek kelime çıkamıyor ağzımdan. Şikayetçi miyim, değilim. Çünkü ben şikayetçi olsam, tanığım olacak gani gani mağdur kelime tanıyorum. Daha fazla sıkışıklık. O yüzden beni mazur gördüğün gibi kısa konuştum.


Buluşup bunu tekrar yapalım
PTT'nin Dibindeki Ankesörlü Telefon




--Yanı başımdaki genç kitabın yalnızlık üzerine ettiği onca cür'etkâr kelime üzerine..




Yalnızlıktan bahseden epey bir dostum oldu gençken. Aynı rafı paylaştığım kalın-ince bu kitaplar, üstlerindeki isimleri gururla taşıyarak yalnızlığı anlatırlardı diğer kitaplara. Bazıları, yazarının, yalnızlık deneyimini nasıl gerçekçi bir üslupla yazdığıyla övünürdü. Bu kitaplara göre yazarlarıydı dünyayı sırtında taşıyan. Ama ben en çok ince kitaplardan hoşlanırdım, kısa mısralı, okuyanlarının doldurması için bırakılmış boşluklara sahip olan. Yalnızlığın özlü ifadelerini ezgiyle dizgilerdi bu kitaplar kağıttan yüreklerimize. Bazı hınzırlar ise hinlik yapar ve biz gençlere, yalnızlığın bir ateş olup bedenimizi kavurup kül edeceğini anlatırdı. Ama aralarında en çekilmeyenleri yalnızlığı işleyen  kitaplar hakkında yazılan mağrur olanlardı. Sabahlara kadar tartışırlar, birbirlerine mürekkep kusarlar, günün ilk saatleriyle tekrar toza gömülürlerdi huzursuz yazgılarıyla. Yalnızlık hakkında gençliğimde öğrendiklerim bunlardı  kısalı yanlışlı bir şekilde ifade etmem gerekirse. Yalnızlıktan dem vuran raflarca kelam. Daha sonra o elden bu ele sürüklendim durdum bir süre. Hayatın içindeydim artık. Ve son durağımda burası, çok uzun bir süredir de bu raftayım işte. Tek başıma. Sayfalarım sarardı, kapağım soldu. Anladım ki yalnızlık hakkında duyduklarımın hepsi ne tam olarak doğruydu ne de tam olarak yanlış. Ve haddimi aşmadan şunu söyleyebilirim galiba genç dostum, her kitap kapatıldıktan sonra yalnızlıktır.


İki laf etmeme izin verilmeden alnıma yazılmış;
25 Temmuz 1960
Pazar günü. Çok sevdiğim 
ve taktir ettiğim arkadaşım M. Ş. ile
 geçirdiğimiz güzel bir gün
 sonunda bana hediye edildi