BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Zirveden Notlar II

     Hücrelerin çoğu aşırı kalabalıktı ve birkaç kez ırkçı ayaklanmalar olmuştu. Ama gardiyanlar sadistti. Blaine'i benim hücremden alıp, siyahlarla dolu bir hücreye koydular. Blaine içeri girdiğinde siyahlardan biri, "Bu benim göt oğlanım! Evet bu adam benim göt oğlanım olacak! Aslında hepimiz istifade edebiliriz! Sen mi soyunursun yavrum, yoksa yardıma mı ihtiyacın var?" demişti.
     Blaine elbiselerini çıkarıp yüzükoyun yere uzanmıştı.
     Etrafında dolanıp duruyorlardı.
     "Tanrım! Hayatımda bu kadar ÇİRKİN bir kıç deliği görmedim!"
     "Sertleşemiyorum Boyer, inan bana sertleşemiyorum!"
     "Çürük domatesi andırıyor!"
     Hepsi uzaklaşmış ve Blaine ayağa kalkıp elbiselerini giymişti. Avluda anlattı bana. "Şansım varmış. Beni parçalayacaklardı!" dedi.
     "İğrenç kıç deliğine şükret" dedim.

2 Temmuz 2010 Cuma

Diyeceği bir şey kalmamış bir adam için temize çekme...


     Yeni bir gün ile, yeni bir ben olmak çok kolay. Bir kuş yuva yapar ve sen bambaşka bir yoldasın. O kadar yalvardın yakardın, şükürler olsun ki sarı ışık yandı.
  

     Peşim sıra fügler yakılabilir artık.


     Davetsiz olduğum bir toplantının kapısındayım. Bakışlar bana ve delici. Ama bilmedikleri bir şey var -bilmedikleri pek çok şey gibi- mahcup olan elimi ve dilimi kapıda bıraktım. Küstah ve sevimsizim. Kızınızın asla görüşmesini istemeyeceğiniz biri.


      İki düşünce arasında tırnaklarımı ısırırken kendimden, yanlışlıkla bir şeyleri kopardım. Ve yuttum -hayasızca-
      
 
     Kızlar, cahilliğin verdiği rahatlıkla, altımda.

       Ritm yükselir, ışık tanecikleri bir yerde toplanır. Omur silker ve yürümeye devam ederim. Kadınlar kukularını masanın altına, vicdanlarının üstüne sokarlar.



                   Tebessüm
                   Flaş! Parlak!
                   Ve bir flaş daha!


     Sessizce kapıdan çıkarım, hava soğuk olabilir ama ne fayda. Köşebaşındaki işportacı hayaller pazarlıyor ve orospular mesaide. Elektrik direklerine bağlanan arabalar tedirgin. Yaklaşan bir felaketin kokusunu almışlar sanki.



     İnsanlar, suç, diyor, sokakta korkmadan yürümemize. Hayır, pardon, suç olan seni kıskanmam. Senin ıslak bacak arana kafamı dayayıp pespembe olan dudaklarından dumanı içime çekmem.

     Benden size tavsiye, pantolonunuzun içine birer çekiç yerleştirin. O, çekici eline alabilirse paylaşın kendinizi.Alamayanı mı, çekicin terazinin ağarlığında olan yoğunluğunun altında ezilip kalanı mı? O daha kendini çitileyememiş, size ne faydası dokunacak..



     Kur-an, kadınlar sizin tarlanızdır, diyor. Evet, benimle köle olabilecek bir kız varsa buyursun, bekliyorum.

     Edebiyatın, sözün ya da müziğin bir anlamı yok. Kelimeler ile yer kapmaca oynamanın, hiç anlamı yok..




     Yürümeye devam ediyorum. Ayağım kayıyor ama devrilen ben değil, dünya. Hiç telaşa kapılmıyorum. Dünya devrilse ne yazar, bir-iki anıtın bileği bükülür ve yüreklerinizin tozu alınır. 



     Okey taşının saniyelere inat sesine bürünmüş görevli, nereye gidiyorsun, diyor. Sikimin berisi zorlu ve aşılması gerekiyor, diyorum. Saldırıyor bana; vuruyor, kırıyor ve parçalıyor. insanlığını astığı çiviyi kaybetmiş ve ona bahşedilen köpek dişleriyle hayalperestliği gerçekliğe çiviliyor.



     Apartmanların sırtına sırtımı dayamış, izliyorum. Neden, diye soruyor duvarlar. pencerelerin berisindeki insanlara, toz-toprak sizden daha iyi sorular soruyor, diyorum, düşüncelerimin altından.



Perdelerin berisinde her gün bir infaz var.
Her gün birisi kurşuna dizliyor manşetlerle.
Konuk oluyor inlemeler-bağrışmalar soframa.