BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

25 Haziran 2010 Cuma

Domates, porno dergi ya da meni; Eline Ne Getirse Fırlat!





     Saatin yelkovanının keyfini kaçırmadan akrebe dokunuyorum. Başkasına karşı böyle hoşgörülü olmaz akrep, zehirler felç eder dudaklarını. Ama ben bağışıklık kazandım yıldızların dokunuşuyla zehre. Biraz melankoli yapıyor ama onun da kolayı var. Amuda kalk ve melankoliyi yönlendir. Ters ol, düzünü göm.

     Kıçımdan beynime sessizce süzülen kandan güç alarak gecenin üçünü gösteren akrebi, on beş adım geriye kovalıyorum. Akrep sorun çıkarmıyor, biraz sövüyor, sonra bu da yiğidin hakkı, diyor.

     Kendimi seyrediyorum şimdi. On beş saat önce dayamışım kıçımı duvara, uyuyorum. Kirli bir boxer yerde ve ağzım açık. Salya akıttığım canlanıyor gözümde, bir zamanlar, diyorum, İstanbul adlı küçük diyarda. Küller yerde, gözü dönmüş hepsinin, geçen günlerden kalma kırıntılar peşindeler. Hafif bir rüzgar yankılanıyor içeride, odanın mimarisi rüzgar için uygun, rüzgarı dudaklarının arasından emiyor.

     Hafif hafif kıpırdanıyorum uyurken yatakta. Küfrediyorum galiba, ama kelimeleri seçemiyorum. Sayıklama bir fenomene dönüşüyor ve yuvarlanıyorum yatakta. En az akrep kadar şaşkınım, neler oluyor orada, diye kapıyı vuruyorum. A ha kelimeyi seçebiliyorum sonunda, algılamamak imkansız, beyaz mantolu adam gibi, hani;

-    Neredesin anne! Evet annem yok, anne!

     Hayal kırıklığına uğruyorum. Kıçı kırık varoluşçulara sesleniyorum, “her şey mümkündü, di mi? Neden bir adım atamadım, mekan farklı ama sayıklamalar aynı. Sadece biraz daha adi”



     Akrep üzerine alınıyor, parmaklarımın arasından sıyrılıyor. Şimdi dokuz adım ileride. Kendimi oturuyor görüyorum, pencerenin önünde, insanları kovalıyorum bakışlarımla. Bir ara sıkılıyorum ve yatağıma geçiyorum. Sigara yakıyorum. Sigara yanarken, ateşle etekleri tutuşan küller uçuşuyor havada. Elim bu külleri kovalamak için kalktı galiba, diye düşünürken, elim saçlarıma gidiyor. Saçlarımın yağı ile yapış yapış olan parmaklarımı geri çekiyor ve parmaklarımı birbirine sürtüyorum. Son demde yaktığım sigara ile saçlarımı ateşe bırakıyorum. Ben kendimi izlerken bile rahatsızlanırken, ben, bunların hepsine kayıtsız. İğrenç, diyorum kendimi izlerken. Ve yanlış!

     Akrebi kuyruğundan yakalayıp, üç adım geriye bırakıyorum. Akrep parmağımı sokuyor ve midem ile sikimin arasındaki iğrenti yerini, dipsiz bir melankoliye bırakıyor.

     Daha önce tanışmadığım bir ev ve salona bitişik yatak odası. Elim kasıklarımda ve kaşıyorum. İçeri genç bir kız giriyor. Daha günlerin, vahşi atlar misali, koşuşturduğundan habersiz, diyor melankoli ile ritim tutan parmağım. Başımı sallıyorum ve kendime bakıyorum. Ter süzülüyor şakak kemiğimden.

-    Sigaran var mı?
-    Tütün var, sarayım mı hemen?
-    Kalsın.

     Yataktan kalkıyorum ve kıyafetlerimi paketleyip evden çıkıyorum. Akrebe elim gidiyor. Uyuyor galiba, siktir et, diyorum ve yelkovanı dokuz kere döndürüyorum. Saatin başında, tamamen çıplak olan, suratı isle örülmüş kendimi görüyorum. Uzaklara bakıyor, saat karşısındaki ben, elleri ile yakalayamayacağı kadar uzağa.

     Pis pis gülüyorum "ben"e. Müzik azalıyor ve perde kapanmamak üzere açılıyor. Nakavt!, diyorum, tam istediğin gibi bir son.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder